DUYURULAR

ADALET VE KALKINMA PARTİSİNİN ADALET ŞEMSİYESİNE GİREMEYENLER

Evet bu yazıya başlık koyamadım. En iyisi başlıksız yazı olsun dedim. Herkes istediği, yakıştırdığı başlığı düşünsün. Ben başlık koyarsam ’’Sahi siz kimlerdensiniz’’ diyeceğim, vay sen ne demek istedin diye celâllenecekler.

Hani Fuzulî demiş ya ‘’ Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil’’ benim halim de böyle bu aralar. Sus Beyhan karışma diyorum, şarkı dinle, türkü dinle olmadı, Alex gitti diye ağla, inle. Yok olmuyor. O zaman da hani şu her yerde olan yeşilliklerden ne farkım kalır diyorum.

Biliyorsunuz son zamanlarda Emniyet teşkilatında ilginç olaylar oluyor. Biri çıkıyor ”dağdaki teröriste ağlamayan insan değildir”” diyor, diğeri çıkıyor ”bize alevi polis yollayın” diyor. Ben de oturduğum yerden ya sabır diyorum. Bunlar yetmiyor Cumhuriyet savcısı sanki savaş hali var da mümkünse öldürme esir al, kuralını uygulatmaya çalışıp, teröristi öldüren kahramanlara “vay neden esir almadın da öldürdün’’diyerek soruşturma açıyor.
Mesai arkadaşlarını şehit vermenin üzüntüsü içinde olan ekibi toplayan Asayîş daire Başkanı, başsağlığı dileyeceğini sanan personeline, olay sonrası ölü ele geçirilen zanlıları savunurcasına ‘’Size o belinizde bulunan fenerleri boşuna mı verdik, şüphelinin gözlerine feneri tuttunuz mu karşınızdaki kısa süreli körlük geçirir siz de müdahalenizi rahatlıkla yaparsınız’’ der, bu da yetmez çelik yelek isteyen personele ”O yelekler kaç lira sizin haberiniz var mı?’’ der.

Sağır sultanların bile duyduğu bunca polis sorunu varken ortada, bunların derdi ne diye düşünüyorum ama bir türlü bulamıyorum. Herhalde canları sıkılıyor da demiyorum, uzaydan mı geldi bunlar da? Devletin üst düzey yöneticisi tanımındaki bu kişiler elbet bildikleri ya da bilmedikleri bir şeylerin düşüncesiyle diyorlar bunları.
Buraya kadar hep bilindikleri ve hayatta olan polislerimizin sorunlarına değindim. Ama son zamanlarda farkına geç vardığım bir konuyla karşılaştım. Aslında konu başlı başına sorun. Ben anlamadım ama inşallah anlayan birileri çıkar ve gerekeni yapar.
Konu devletin “olmazsa olmaz” larından, asker ve polisi ilgilendiriyor. Bazılarının iddia ettiği gibi sosyal devlet isek, aynı meslek grubunda çalışan ve görev başındayken hayatını yitiren iki kişiye farklı tarihlerde çıkardığı kanunlarla neden ayrı ayrı uygulama yapar, birine neden üvey evlat gözüyle bakar, anlamadım. Bir babanın çocukları arasında ayrım yapması gibi bir durum bu. Hangi baba iki çocuğundan birine daha fazla değer verebilir ki?
Anlamadığım konu şöyle :
Eğer polis terör olayları sırasında şehit olmuşsa yakınlarına,1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu çerçevesinde aylık bağlanıyor. Yok eğer asayîş ya da trafik olayları sırasında şehit olmuşsa 1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması kanunu’na göre aylık bağlanıyor. ”Ee ne olmuş, ikisi arasında ne fark var?” diyenler araştırırsa aradaki farkın, babasız kalmış bir evin geçimi için hiç de küçük olmayan bir rakam olduğunu görecektir.
İstedikleri zaman bir gecede kanun çıkaran sayın milletvekilleri, acaba bu çarpıklığın farkında mı? Yoksa nasıl olsa kimse ses çıkarmıyor diye farkında değilmiş gibi mi yapıyorlar? Gerçi iki ihtimal de milletin vekili olanlara yakışmıyor ama umarım en kısa zamanda yakışanı yapıp, ne şekilde olursa olsun görev başında şehit olan kahramanların yokluğunun verdiği acıya bir de geçim derdi acısını eklemezler.
Şehitlerimizin geride bıraktığı eş ve çocuklarına sahip çıkmak ulus olarak hepimizin görevi olduğuna göre, sessiz kalmamak da görevimiz olmalı. ”Ben ne yapabilirim” demek yerine hak arayanların yanında olalım. Belki böylece şehitlerimize olan borcumuzun bir kısmını ödemiş oluruz.
TÜM ŞEHİTLERİMİZİ RAHMETLE ANIYOR, SEVENLERİNE SABIRLAR DİLİYORUM, SİZİ UNUTMADIK HİÇ BİR ZAMAN DA UNUTMAYACAĞIZ.

BEYHAN BİÇKİN

IP Adresiniz (18.97.14.81) kayıt edilmiştir.