Nişanlanma ile ilgili hususlar, Medeni Kanun 118 ile 13 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Gerçek kişiler, kendilerini evliliğe götürecek nişanlanmanın hukuki sonuçlarını bilmeden gerçekleştirmektedirler. Hatta çok kolaymış gibi karşıdaki kişinin kişilik haklarını ihlal eder şekilde sona erdirirken, hukuksal olarak kendine karşı bir takım davalarının açılabileceğinden habersiz,bu sözleşmeye keyfi bir şekilde nokta koymaktalar.Halbuki nişanlanma hukuki bir sözleşme olup, ancak makul ve hukuksal nedenlerle karşılıklı olarak iptal edildiğinde pek sorun yaşanmamaktadır.
Ama bu bildiride; medeni hukuk boyutundan daha çok, nişanlanmanın ceza yargılaması hukukunu nasıl etkilediği konusu üzerinde durulacak ve amacı maddi gerçeği ortaya çıkarma olan ceza yargılaması hukuku tartışılırken, kişisel çıkar ve toplumsal çıkar arasındaki demokratik denge kurulmaya çalışılacak ve nişanlanma sözleşmesinin devlete bildirilip bildirilmemesinin hukuki sonuçları ortaya konulacaktır.
Zira bilindiği üzere, nişanlılara, ceza yargılaması hukuku bir takım haklar tanımıştır. Bunlardan en çok bilineni tanıklıktan çekinme gibi,ancak iletişim dinlenmesi düzenlemesinde de nişanlıların telefon konuşmalarının hiçbir şekilde kullanılamayacağı açıktır. Şimdi konuyu daha anlaşılır hale getirmek için ulusal hukuki normlardan hareket ederek açıklamaya çalışalım.
1982 Anayasa’sının 38. Maddesinde ‘hiç kimse kendisini ve yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz’ hükmü mevcuttur.Bu maddede yer alan yakın kavramı içine nişanlılarda girmektedir.Yani Nişanlı kişiler birbirlerini suçlayıcı beyanlarda bulunmak zorunda değildirler ve bu anayasa tarafından tanınan bir haktır.
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 45. Maddesine göre şüphelinin ve sanığın nişanlısı tanıklıktan çekinebilir ve bu önceden tanık olabilecek şahsa 48. Maddeye istinaden de bildirilmelidir. Suç soruşturmasında maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasında kullanılan tedbirlerin biri de iletişim tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasıdır. CMK’nın 135. Maddesinin ikinci fıkrası; ‘şüpheli ve sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz, kayda alınma gerçekleştikten sonra bu durum anlaşılması durumunda ,alınan kayıtlar derhal yok edilir’ şeklindedir.
İlgili maddeden nişanlılar arasındaki konuşmaların kesinlikle kayda alınamayacağı ve alınsa dahi derhal yok edileceği açıktır.
Şimdi nişanlılara, bunca hak tanıyan nişanlanmanın medeni kanuna göre nasıl meydana geldiğini ortaya koyalım. Daha öncede izah edildiği gibi Medeni Kanun 118.Maddesinde nişanlanmanın evlenme vaadiyle yapıldığı belirtilmekte ve bu hukuki sözleşme şeklinin nasıl yapıldığı kanunda açıkça bir hükme bağlanmadığı için şifai olarak nişanlanmanın yapılabileceği ortaya çıkmaktadır. Yani evlenme şartlarına haiz kişiler evlenme amacıyla birbirleriyle anlaşıp karşılıklı olarak kabul ettiklerinde hukuk âleminde artık çiftler nişanlıdırlar. Söz konusu bu sözleşme birkaç saniye içinde tarafların özgür iradeleri ile oluşmakta ve yasalarca kendilerine tanınan tüm haklardan nişanlılar, yararlanabilmekteler.
Bu haklardan tüm vatandaşlar yararlandığına ve yapılan bu sözlü anlaşmanın herhangi bir devlet kurumuna bildirilmediği de göz önüne alındığında, toplumu ilgilendiren suçla mücadelede delil toplarken ve ilgilerin iletişimi dinlerken ortaya çıkan konuşmalardan hareketle, olayın aydınlatıldığı farz edilirse ve mahkeme ve savcılık aşamasında avukatları veya sanıkları önlerine konan iletişim tutanaklarının, nişanlı olduklarını ileri sürerek CMK 135. Maddesi ikinci fıkrasına aykırı olduğundan bahisle, CMK’daki hukuka aykırı delil kapsamında dosyadan çıkarılmasını veya hukuka aykırı delil olarak kabul edilmesi talep ettiklerinde; beklide şu gündeme gelecektir. Gerçekten bu şahıslar nişanlı mı değil mi, bunun ispatı çok zordur. Zira nişanlanma şifai bir sözleşmedir ve herhangi bir yere bildirim zorunluluğu da yoktur.
İşte nişanlanmanın hukuki bu yapısı, maddi gerçeği araştıran gerek savcılığın gerekse mahkemenin işini bir hayli zorlaştıracaktır. Zira bu husus iletişimin dinlenmesi izni verilmeden araştırılması gereklidir. İşte bu durum ilerde toplanan pek çok delilin hukuka aykırı hale gelmesini sağlayacak ve neticede istihbarat hizmetlerini ve adli soruşturma derinden etkileyecektir. Ohalde bu sorun, nişanlılığın yazılı bildirim şartına bağlayan yasal bir düzenleme ile halledilebilir.
İşte bu noktada, özgürlükçüler hemen böyle bir düzenlemenin demokratik olmadığı ileri sürebilecekleri gibi bunun yanı sıra 11 Eylül saldırısı ve şu günlerde yaşadığımız terör olayları sonrası terörle mücadele kapsamında kamu güvenliği düşünüldüğünde, aslında kişi hak özgürlüklerine zarar getirmediği; böyle bir düzenleme ile maddi gerçeği olduğu gibi ortaya çıkarmaya yardımcı olunduğu düşünülmelidir. Zira güvenlik, balığın yaşadığı suyu gibidir. Eğer su kirlenirse bundan tüm toplum etkilenir. Amaç burada toplum adına güvenliği sağlarken kişi hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde yaşanmasını sağlamaktır. Bu sebeple hakların kötüye kullanılmasını sağlayan hukuki boşluklar doldurulmalıdır. Halihazırdaki nişanlanmanın, devlete yazılı bildirimde bulunulmaksızın yapılması özellikle iletişimin dinlenmesi gibi suçların aydınlatılmasında kullanılan bu tedbirin amacını derinden olumsuz etkileyecektir. Aynı zamanda, yine böyle bir düzenleme ile özel hukuk yargılamasına da yardımcı olunmuş olur. Nişanlıların birbirine açtığı davalarda önce nişanlılığın varlığı ispat edilmelidir ki bu mevzuat uygulanabilsin, tanıkların ve diğer delillerin yanı sıra, devlete böyle bir yazılı bildirim özel hukuk yargılamasını da etkileyecek ve kolaylaştıracaktır. Bu sebeple, yazımızla aynı zamanda bu konunun tartışılması ve teknik dinleme faaliyetleri sonucu toplanan delilerin hukuka aykırı hale gelmemesi amaçlanmıştır.
Aydın BEDİRHAN
Rüştü Ünsal PMYO Öğretim Görevlisi
3.Sınıf Emniyet Müdürü